BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS »

Pazartesi, Mayıs 30, 2011

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ KANUNUNUN ÇIKARTILMASI İÇİN HEP BİRLİKTE, OMUZ OMUZA!


  Ülkemizde ve dünyada, çevre sorunları gittikçe artmakta, etkisi yaşamın her alanında yoğun bir şekilde hissedilir hale gelmektedir. Plansız ve öngörüsüz enerji ve sanayileşme politikaları kentte ve kırsalda insanların yaşam alanlarını daraltır ve halk sağlığını tehdit eder hale gelmiştir.Bu sorunların çözümündeki mesleki disiplin olan Çevre Mühendisliği yok sayılmaya çalışılmaktadır.

  Öte yandan, çevre alanına dair hazırlanan mevzuat çalışmalarında kimi zaman bilim ekseninden uzaklaşılarak sorunların çözümünden ziyade günü kurtarma kaygısı güdülmektedir. Bu süreçte, çevre mühendisliği mesleki disiplininin ürettiği bilgi birikimi farklı kurumların yayımladığı yönetmeliklerde göz ardı edilmektedir.

  Bu noktada, gerek ülkemizdeki çevre sorunlarının çözümüne dönük olarak gerekse mesleğimizin paylaştırılmaması adına Çevre Mühendisliği Kanunu çıkartılmalıdır. Bu kanun ile çevre mühendisliği mesleğinin sınırları çizilecek ve mesleğimize müdahale edilmesi engellenecektir.

  Oda Yönetim Kurulumuz, kamu kurum ve kuruluşları ve TBMM'de yaptığı görüşmelerde bu ihtiyacı sürekli olarak vurgulamış ve somut olarak çalışmalara başlamıştır. Meslektaşlarımızın da bu sürece sahip çıkması ve Çevre Mühendisliği Kanunu'na dair mücadeleye katılması oldukça önemlidir.
                                                      [ÇMO Resmi Sitesinden Alıntıdır.]

Cumartesi, Mayıs 21, 2011

Damlatmal Filtreler Nasıl Çalışır?

   Damlatmalı filtrelerin çalışma mekanizması; akarsuyun dibinde, taşlara tutunan bakterilerin biyolojik ve kimyasal reaksiyonlar sonucu yapmış olduğu doğal arıtmanın bir benzeridir.Aslında amacımız, bu doğal koşulları sağlayarak, verimi yüksek arıtma sağlamaktır.
   Damlatmalı filtre sistemlerin de bulunan mikroorganizmalar atıksudaki organik maddeleri, yeni hücre sentezleri için kullanarak enerji kaynağı sağlarlar ve bu şekilde ayrıştırırlar.Kompleks halde bulunan bileşikler, biyolojik reaksiyonlar sonucu daha basit yapılara dönüştürülürler.
   Damlatmalı filtre sistemlerinde aerobik mikroorganizmalar bulunur ve bu canlılar bir biofilm tabakası meydana getirirler.Sistem verimi bu biofilm tabakasına bağlıdır.Ortam aerobik canlılar için oksijence zengin ve atıksu yeterince organik karbon içermelidir.
   Damlatmalı filtre sistemlerinde mikroorganizmaların tutunarak biofilm tabakası oluşturduğu bir dolgu malzemesi vardır.Bu malzeme plastik,seramik,taş vb. maddelerden yapılabilir.
Biofilm tabakası, su içerisindeki besin kaynaklarını hücre sentezi için kullanırken aynı zamanda hücre artışı meydana gelir.Giderek kalınlaşan biofilm tabakasının alt bölgesinde kalan mikroorganizmalar, yeteri kadar oksijen alamaz ve ortam anaerobik bir hal alır.(Ortama bağlı olarak bu bölgede metan gazı açığa çıkar ve biofilmin kopmasına etki eder).Suyun kesme kuvvetiyle birlikte biofilm tabakasında kopmalar meydana gelir.Mikrobiyal kütle akan suya karışır ve çökeltim havuzunda tutularak uzaklaştırılır.Kopmaların meydana geldiği yerlerde yeni hücreler yerleşir.Sistem bu şekilde devamlılığını sağlar.
   Damlatmalı filtreler ani yüklemelere ve mevsimsel yüklemelere karşı oldukça dayanıklıdır.Debinin yaz aylarında düşük gelmesi, dolgu malzemesinin kurumasına ve verimin düşmesine neden olur. Bu nedenle *atıksu* geri devri yapılarak ortamın nemlendirilmesi sağlanır. Bir diğer sorun ise damlatmalı filtrelerde meydana gelebilecek tıkanma veya kış mevsiminde donma olayıdır. Tıkanmaların önlenebilmesi için iyi bir önçökeltim havuzu tasarlanmalı, filtre üzerindeki delikler yeteri büyüklükte olmalıdır. Su ne kadar küçük deliklerden geçerse  oksijen kazanımı o kadar fazla olur. Ancak deliklerin çok küçük olması durumunda ise kış mevsiminde donma sorunlarıyla karşılaşılabilir. Bu nedenle tasarım çok iyi yapılmalıdır.

   Damlatmalı Filtre Sisteminin nasıl çalıştığını görmek için, müzik çaların altındaki linki yeni sekmede açmanız yeterli olacaktır.(Animasyon Sadık Bilgin'in yapmış olduğu bir çalışmadır.)

Cuma, Mayıs 20, 2011

Termik Santralleri Ne Yapmalı?

  Ve o doğa düşmanı ilan edilen Termik Santraller...Çevre düşmanı, doğa düşmanı ,herkese düşman olan o termik santraller... Ne kadar da zararlı değil mi? Yoldan geçen  vatandaşlardan 100 tanesine termik santralleri sorsanız 95 i karşı çıkar. Ne kadar da ilginç değil mi? Ve yine sorsanız içlerinden 1 tanesi (o da belki) termik santrallerin neden kullanıldığının sebebini,sağladığı enerjiyi, neden buna mecbur olduğumuzu bilir. Ama araştırmadan, sorgulamadan karşıyızdır herşeye, toplum olarak...
  Türkiye’nin sahip olduğu en bol fosil yakıt kaynağı linyittir.Bu sebepten ötürü linyit,Türkiye’de enerji üretiminin bel kemiğidir.Ayrıca linyit, düşük kaliteli ve kirlenmeye yüksek oranlarda sebep olan bir fosil yakıt kaynağıdır.Kükürt oksitler, azot oksitleri, partikül maddeler, karbon monoksit, hidrokarbonlar kömür kullanımı sonucu meydana gelen kirleticilerdir.Bu atıkların çevreye oldukça fazla zararı vardır.
  Eğer herhangi bir filtre kullanılmazsa; 100 megawat gücünde çalışan bir termik santralin, atmosfere yaptığı salınımları Türkiye Çevre Sorunları Vakfı belirlemiştir:

Kükürt Dioksit: 45,000 ton/yıl
Azot Oksitler: 26,000 ton/yıl
Karbonmonoksit: 750 ton/yıl
Katı Partüküller: 32,500 ton/yıl
Hidrokarbonlar: 250 ton/yıl
Kül: 5,660 ton/yıl

  Kükürtdioksitler ve Azot oksitlerinden oluşan gazlar asit yağmurları oluşumunun asıl sebepleridir.Bu yağmurlar toğrağın ve bitkilerin yapısını bozarak bitki örtüsüne, doğal olarak da hayvanlara ve çevreye büyük  zararlar vermiş olur.
Ayrıca termik santraller soğutma,buhar elde etme ve temizleme gibi işlemlerde su kullanmakta ve bunun sonucu olarak da tonlarca atıksu oluşturmaktadır.Arıtma sonucu çıkan sular,buhar çevrimi sonucu oluşan sular,cüruf teknelerinden meydana gelen sular ve luvo (hava ısıtıcıları) yıkama ve temizleme suları, kömür stok sahası drenaj suları, yağlı sular, evsel kaynaklı sular…Ne kadar arıtma yapılırsa yapılsın bu sular bir şekilde ya yeraltı suyuna ya da yüzeysel sulara ulaşarak çevre kirliliğine sebep olacaktır.
  Bu zararları önlemek amacıyla Desülfürüzasyon ünitesi kurabilirsiniz. Bu şekilde sadece kükürtü tutmuş olursunuz.Ve bacalara Elektrostatik filtreler kurarak partükül maddeleri tutabilirsiniz.Bu filtreler %98’e yakın verim sağlamasına rağmen tesiste en çok arıza veren prosestir.Denetlemesi ve yaptırımı zordur.Bu iki proses kömürle çalışan bir termik santraldeki, kükürt ve türevleri ile partükül maddelerin giderimi için kullanılmaktadır.Diğer kirleticiler için ayrı bir işlem gerektirmektedir.

  Bu tesislerin enerji üretiminin bel kemiği olduğunu düşünerek;
Sizce ülkemizde bol miktarda bulunan, ucuz ama adi fosil yakıt kaynağı kullanılmalı mı yoksa kullanılmamalı mı? Yada ne yapmalı? ACABA herbir kirletici için ayrı bir proses mi kurmalı… Yada herkesin (yine kaçınılmaz olarak) karşı çıktığı enerji kaynaklarına mı yönelmeli…
  Eğer hem enerji sağlayıp hem de çevreyi kirletmek istemiyorsanız,BU İMKANSIZDIR. Bazen birşeylerden ödün vermek gerekir.Yeter ki verdiğiniz tavizlerin sınırını bilin…Bence mühendislik budur.

Pazartesi, Mayıs 16, 2011

Acaba Nükleer Santral?

     Nükleer enerji,atomun çekirdeğinin parçalanması sonucu ortaya çıkan enerjidir.Atomun çekirdeğini parçalamak için nükleer reaktörlere gerek vardır .Nükleer enerji  3 şekilde elde edilir.Bunlar;
  • ·   Yarılanma,
  • ·    Füzyon,
  • ·   Fisyon,  tepkimeleridir.
     Ağır radyoaktif maddelerin nötron bombardımanıyla  parçalanarak, daha küçük atomlara ayrılmasını sağlayarak enerji elde edilen tepkimelere fisyon,daha hafif radyoaktif  atomların birleşerek ağır radyoaktif  atomlar oluşturması sonucu enerji elde edilmesi tepkimelerine de füzyon tepkimeleri denir.Füzyon tepkimelerinden  fisyon tepkimelerine göre daha fazla enerji elde edilir.Güneş’te meydana gelen tepkimeler füzyon tepkimesi iken,nükleer santrallerde kullanılan yöntem fisyon tepkimeleridir.
     Nükleer reaktörlerde fisyon tepkimesi sonucu ortaya çıkan enerji , reaktör içindeki su buharını ısıtır ve  jenaratörlere yönlendirilerek elektrik enerjisi elde edilir.
İnanılmaz derecede gelişmeler  yaşayan bir dünya üzerinde bulunuyoruz ve her türlü yeniliğe açık olmamız gerekir.Elbette her gelişmenin yararları ve zararları olacaktır.Biz mühendislerin amacı ise zararı olmayan yada minimuma idrigenmiş fakat yararı fazla olanı geliştirmek ve desteklemektir.
     Dünya üzerinde doğalgaz,petrol gibi kaynak rezervleri sınırlı olduğundan dolayı insanoğlu alternatif enerji kaynakları bulmaya yoğunlaşmıştır.Nükleer enerji de bunlardan birisidir.
Bizler mühendis olarak bu alternatif enerji kaynaklarının gelişimini desteklemek ve ileriye götürmekle sorumlu bulunmaktayız.Elbette zararları olacaktır.Bu demek değildir ki; yeterli çalışmalar ve araştırmalar yapılmadan, kısa yoldan kestirip bu alternatif kaynağın kullanılmaması konusunda karararlar almak, işin çıkar yoludur.
     Hidroelektrik santraller,termik santraller,nükleer santraller... Elbette hepsinin zararı vardır.Bu zararlar ancak mühendislik ve işletme hatası yapılması durumunda meydana gelir.
Termik santraller de baca çıkışlarında gerekli filtreleme yapılmazsa atmosfere inanılmaz derecede kirlilik yayacaktır.(İyi bir denetim ve projelendirmeyle önlenebilir).Aynı şekilde hidroelektrik santrallerde, gerekli yönetmeliklere uyulmazsa bölge ekolojisini,varsa tarım bölgelerinin verimini düşürecektir.(Aynı şekilde devlet denetimi ile önlenebilecek bir sorundur).Ve o nükleer santraller...Fisyon tepkimeleri sonucunda ortaya çıkan nötronlar uygun bir şekilde tutulamaz ve enerji kontrol edilemezse,ölümcül facialara sebep olur.(Dikkat,disiplin ve kontrol altında çalışmalar yapıldığı sürece sorun çıkacağına inanmıyorum).AMA sebepler görüldüğü üzere tamamen işletme,mühendislik hatası ve ihmalidir.
     Bugün dünya üzerinde yaklaşık 400 adet nükleer santral bulunmaktadır.Ve bu santraller dünyanın elektrik ihtiyacının yaklaşık %15’ini karşılamaktadır.Fransa da elektrik ihtiyacının neredeyse tamamı (%80’e yakını) bu tesislerden sağlanmakatadır.Baktığmız zaman geçmişte nükleer santral kazaları olmuştur. İskoçya da Windscale kazası, Amerika da Three Mile Islands kazası,Ukrayna da Çernobil ve Japonya da Fukişima...
     

     Bizler geçmişten korkan nesiller değil, geçmişten ders alan nesiller olmalıyız.Her zaman pozitif bir düşünceye sahip olmalı,gelişimi desteklemeliyiz ki mühendisliğin asıl amaçlarını yerine getirelim...

Cumartesi, Mayıs 14, 2011

Kütahya'da Meydana Gelen Kazadan Bihaber

     Bildiğiniz üzere geçtiğimiz 7 mayıs günü Eti Gümüş A.Ş’nin  Kütahya’da  bulunan maden işletmesinde atık depolama barajı yıkılmıştır.Atık barajının 2 numaralı havuzu ile 3 numaralı havuzu arasındaki 3 numaralı seddenin  bir kısmı yıkılmış ve atık malzeme 2. Havuzu doldurmuştur.İki numaralı seddenin üzerinden  siyanürlü zehirli atık sızarak 1 numaralı havuza dolmuştur.Artık tüm atık yükü son seddeye yüklenmiş bir durumdadır.
     25 milyon ton civarındaki siyanürlü zehirli atık her an son seddeyi de yıkıp barajı aşabilir.Bu değer geçtiğimiz yıl Macaristan da yaşanan olayın yaklaşık olarak 20 katı değerindedir.Bu facia her an Kütahya’da da yaşanabilir.Bu yüzden biran önce önlemler alınmalı,yakınlarda ki köyler bir an önce tahliye edilmelidir.
     Atık 1000 mg/L siyanür içermekte olup bu değer bir insana ölümcül zararlar verebilecek değerin çok çok üzerindedir.Bu değer de bir atığın yeraltı suyuna karışmış olabilme ihtimali de düşünülerek önlemler alınmalı ve gerekli analizler yapılmalıdır.İçme suyu kaynağını yeraltı suyundan sağlayan bölgedeki köylerin  mevcut su kaynağını kullanması önlenmelidir.
     Atıksu barajının taşması durumunda kirlilik öncelikle Porsuk çayı ile Eskişehir’e daha sonra Sakarya Nehri’ne ve Karadenize ulaşacaktır.Atık geçtiği bölgelerde ciddi zararlar verecek ve ölümcül sonuçlar doğuracaktır.

Ve O Çılgın Proje!

     Bir çoğumuzun da bildiği gibi Kanal Proje'sinden şöyle bir bahsedildi ve hemen gündemden düştü.Bu projenin hayata geçirilmesi için oldukça gayretli ve disiplinli bir çalışma gerektiğini, hemen gündeme getirilecek, oldu bittiye gelecek bir proje olmadığını, siz mühendis arkadaşlarımda ve diğer okuyucularımda bilmektedir.
     Kanal projesi yaklaşık olarak 1125 ha alan üzerine kurulacak Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayacak olan bir projedir.Bu projenin yaklaşık %58 i olan  620 ha alanlık kısmı ormanlık araziden geçmekte ve 650000 ağacın ölümüne sebebiyet vermektir.(Sadece projenin geçtiği alan bu sayıyla sınırlı iken kanal yanına yapılacak gelişmelerle ne olur tahmin etmeniz çok da güç olmaz)
     Kanal projesi ile biriken hafriyat toprağı yaklaşık olarak 168750000 m3 dür.Bu hafriyat İstanbul üzerine serilse İstanbul'un 10 cm yükseleceği belirtiliyor.
     Çoğu mühendis arkadaşımızın da bildiği gibi denizlerde 2 türlü akım söz konusudur.Yüzeyden ve alt tabakadan.Karadeniz'den Marmara Denizi'ne bir üst akıntı ve Marmara Denizi'nden Karadeniz'e bir alt akıntı mevcuttur.Karadeniz'in tuzluluk oranı %17 ve Marmara Denizi'nin tuzluluk oranı %35'dir.Bu doğal akıntı sebebiyle Karadeniz'den Marmara'ya sürekli daha az tuzlu bir su geçişi olacaktır ki bu da Maramara'nın tuz derişimini seyreltecek ve deniz ekosistemine zarar verecektir.
      Birde bu işin diğer tarafı var tabi...Bu projenin zararlı taraflarıydı tabi yukarıda anlattıklarım.Birde yararlarına bakalım:
  • İstanbul trafiğini rahatlatmak,
  • İstanbul'daki nüfus artışını desteklemek!(20 milyar dolarlık ölü bir yatırımı İstanbul'a yaparak)
  • Rus petrolünün en kısa yoldan Orta Doğu'ya ulaşmasını sağlamak
  • Ve tabi ki arsa spekülasyonu yaparak arsaların değerini artırmak(Bu ise paha biçilemez görünüyor)
     Bence gayet yararlı bir proje! Yorumu siz okuyucularıma bırakıyorum.

Cuma, Mayıs 13, 2011

Gri Su Nedir?

     Dünya genelinde gün geçtikçe artan su problemleri, biz çevre mühendislerini yeni su kaynakları arayışına, mevcut kaynakları daha verimli kullanma  ya da yeni arıtım proseslerine yönlendirmiştir.
Suyu daha verimli kullanmanın en basit yolu evlerde kullanılan suların, içme suyu ve içme suyu kalitesinde olmayan sular olarak sınıflandırmaktır.
     Tuvalet rezervuarları, çamaşır yıkama suları, bahçe sulama ve araba yıkama gibi temizlik işlerinde kullanılan ve içme suyu kalitesinde olmayan suların yerine geri kazanılmış suları kullanmak, içme suyu tüketim oranını yarı yarıya azaltıyor. Bu şekilde %50 ye varan bir tasarruf sağlamış, hemde doğal su kaynaklarını korumuş oluyoruz.
Gri Su Nedir?
Gri su, siyas su (tuvalet suyu) hariç bir evden boşaltılan atıksuların tamamıdır.Bu içerik şu şekildedir:
  • Duştan,
  • Küvetten,
  • Lavabodan,
  • Mutfaktan,
  • Bulaşık ve çamaşır makinası,
gibi kaynaklardan gelen içerik gri suyu oluşturur.
Sabun, şampuan, yiyecek parçaları, yağ, diş macunu, deterjan, saç gibi maddeler içeren gri su evsel atık suların büyük bir kısmını oluşturur.
     Ortalama bir gri suyun toplam organik yüke %40-50 BOİ, toplam askıda katı maddenin 1/4'ü , toplam azotun ise yaklaşık 3/2'sinden fazlasını içermektedir.
     Mutfak lavabosundan gelen ve yiyecek parçaları içeren su ile çamaşır yıkama suyu, duştan ve lavabodan gelen gri suya göre çok daha kirli. Yani tüm suları, tam olarak gri su statüsüne koymak mümkün değil. Bu yüzden gri suyun özelliğine göre farklı temizleme metotları kullanmak gerekiyor.
     Gri suda ki hijyen koşullarını sağlamak amacıyla özellikle MBR gibi gelişmişarıtma teknolojileri kullanılmaktadır.
     MBR, en ideal gri su geri kazanım sistemi olarak tüm dünyada kabul görüyor. Bunun sebebi, arıtılan suyun çok yüksek kalitede olması ve sistemin az yer kaplaması. Sistemin kurulacağı mekan çok küçükse, membran filtre hacmi artırılarak, kirli su ve kullanım suyu depolarının hacmi büyük ölçüde küçültülebiliyor.

Gri Su Kazanımının Faydaları
  • Elde edilecek suyun hijyen standartlarını sağlaması,
  • Şebeke suyu dağıtım hatlarındaki yoğunluğun azaltılması,
  • %50 ye yakın su tasarrufu,
  • Siyah suya göre daha kolay ve hızlı arıtılabilmesi,
  • Şebeke içme suyunun gereksiz yere kullanımını önlemek,
  • Doğal su kaynaklarının daha verimli kullanılması,
  • Kurak bölgelerde bahçe sulama suyu olarak kullanılması...

Perşembe, Mayıs 12, 2011

Suda Saflığı Engelleyen Maddeler Nelerdir?


Doğal olarak veya sanayi sıvı atıkları lağım gibi etmenler sonucu suya karışan mikroorganizmalar, tarım ilacı kalıntıları ve diğer kimyasal maddeler, belli mineraller, kirlilik oluşturan diğer kimyasal maddeler ve üretim aşamasında oluşabilecek kirlilik suda saflığı engeller.

Çarşamba, Mayıs 11, 2011

Çevre Mühendisi Arkadaşlar Dünya'nın Sizlere İhtiyacı Var!

Çevre mühendisliği,doğal kaynakların kullanımı ve insan sağlığına uygun çevre koşullarının yaratılması ile ilgili mühendislik dalıdır. 
Diğer mühendislik dallarından farklı olarak, doğanın kaynaklarını tüketmeyi değil, doğaya sahip olduklarını geri vermeye çalışan bir mühendislik dalıdır.

Çevre mühendislerinin çalışma alanları başlıca şu şekilde sıralanabilir:
-Su ve atık su arıtımı , 
-Hava kirliliği kontrolü, 
-Katı atık bertarafı, 
-Toprak kirliliği vb. dir. 
Bir "mühendislik" dalı olan Çevre Mühendisliğinin başlıca faaliyet sahası su, hava ve toprağa karışan atıkların bertarafı için teknolojik çözümler araştırmak ve uygulanacak tedbirleri belirlemektir. Daha çok sanayi tesislerinden kaynaklanan bu atıkların arıtılması için uygulanan arıtma projelerinde makina, inşaat, kimya ve biyoloji bilim dallarından da faydalanılmaktadır. 
Evsel ve sanayi atık su arıtma tesislerinin tasarımı, inşası ve işletilmesi, su şebekeleri, isale hatları, kanalizasyon tesislerinin tasarımı ve inşası çevre mühendislerinin en çok ilgilendiği konular olarak sıralanabilir.
Çevre Mühendisliği ayrıca içme suyu arıtımı, atık suların geri çevrimi ve yeniden kullanılması, çevresel etkilerin değerlendirilmesi raporu hazırlanması, hava ve toprak kirliliği, tesis içi proses kontrolu ve temiz üretim teknolojilerinin araştırılması gibi konularla da uğraşmaktadır.